11 Şubat 2015 Çarşamba

Perşembe Günü Virdi

Muhyiddin İbn Arabî'nin (Kaddesallahu Sirrahu) Haftalık Virdi

Rahman ve Rahîm Allah’ın adıyla
Ey Yüce Allahım! Sen yüce Zâtınla Kâim, ulvî sıfatlarınla Muhît, birbirinden güzel isimlerinle Mütecellî, ef’âlinle Zâhir, Zâtını Senden başkalarının hakikatiyle ihata edemeyeceği Bâtın’sın. Celâlinde teksin. Sen nazîri, veziri, dengi, benzeri olmayan bir yektâ Vâhid, ikincisi olmayan tek ve Ehad’sin. Ezel ve ebedde Bâkî olmanla yegâne Ferd’sin. “İyyâke” nazm-ı şerîfindeki vahdaniyetin biricik sultanı Sensin. Ne Senin yanında ne de Seninle beraber Senden başka bir varlık olamaz. Senin sonsuzluğunda fâni olup Seninle bekaya ermek istiyorum Allahım! Senden başka ilah yoktur. İlahî! Beni Sende var ederek, beni benden yok et. Beni varlığında fâni eyle. Müşahedende beni erit. Beni Senden alıkoyan her şeyi benden uzak kıl. Sadece Seninle meşgul eyle ve Senden uzak tutan meşguliyetlerden beni uzak tut.
Allahım! Senden başka ilah yoktur. İlahî! Sen Gerçek Mevcûd’sun, ben ise gerçek ma’dûmum. Senin bekân bizzat, benim varlığım ise bi’l-arazdır.
İlahî! Hak olan varlığınla benim aslında adem olan hâlime cömertçe muamele et; et ki, olmadığım zamanki gibi olayım. Sen zaten ezelden ebede varlığı hiç değişmeyen Yüceler Yücesisin.
Allahım! Senden başka ilah yoktur. İlahî! Sen dilediğini işlemeye muktedir Yüceler Yücesisin; ben ise Senin kullarından bir kulum. İlahî! Sen beni murad ettin ve benden murad ettin. Bu itibarla ben murad Sen de mürîdsin. Zira benim iradem Senin iradene bağlıdır. Senin murad benim de mürîd olmam hasebiyle Sen, Senin benden muradın oldun. Senden başka ilah yoktur. İlahî! Her gayb olanda Bâtın Sen, her görünende Zâhir Sensin. Doğru olan ve olmayan her haberde duyulan Sensin. Teklik ve ikilik mertebelerinde bilinen Sensin. Sen nüzûl esmasıyla isimlendin, gözlerden gizlendin ve akılların idrakinden Zâtını uzak tuttun.
İlahî! Sıfatî tecellilerinin hâsseleriyle tecelli ettin. Varlık mer­tebelerini ilminde taayyün ettirdin. Hakikatlerin müsemmaları ile her mertebede Kendini tesmiye ettin. Âyetlerin hakikatlerine ait inceliklere ve malum olan şeylerin gizliliklerine akılları şahit tuttun. Önceden yarattığın öncü ruhları İlahî marifet meydanlarına saldın; saldın da her yere sirayet eden o letâif ve işaretlerde bu ruhlar hayrete dalıp kendilerinden geçtiler. Ne zaman ki o ruhları bütün bütün gaybubet ettirdin, benlik ve mekan kaydından kurtardın, mahiyet ve kemiyet vasıflarını selbettin, onlara zâtî irfanlarla belirsizlik marifetlerini öğrettin, İlahî mevâkıftaki rubûbiyet müta­laalarında serbest bıraktın, hicabı ve aradaki mesafeyi kaldırdın, işte o zaman, o ruhlar “Bismillahirrahmanirrahîm” çizgisinde kadim düzenle bir nizama girdiler.
İlahî! Nida edenlerle beraber ben de kaç kez Sana nida ettim. Nida edenlere nida eden Sensin. Yine münacaatta bulunanlarla nice defalar Sana münacaatta bulundum. Münacaat edenlere seslenen Sensin. İlahî! Her yönelenin biricik matlubu Sensin. İnkar edenin varlığındaki ikrar Sensin. Fark makamındaki uzak­lıkta yakınlardan yakın Sensin. Ne var ki, insanların idrak ve anlayışlarını vehim istilâ etmiştir. Hâl böyle olunca uzaklaştıran kim, uzaklaşan kimdir? Zaten güzel ve güzellik de doğrudan “Seni Seni” der. Çirkin ve çirkinlik ise dolaylı olarak “Her şeyi güzel Yaratan’a” seslenir. Birincisi seyr ve yolculuğun gidip dayanacağı en son nokta, ikincisi ise gayr düşüncesi ihsas eden bir hicaptır.
İlahî! Akıl ne zaman önündeki engellerin bağlarından kurtu­lup da hakikatlerin aynasındaki güzellikleri tefekkür etmeye başlayacak? Anlayış ne zaman iftira kökünden ayrılacak ve vehim ne zaman şirkin bağ ve bataklığından sıyrılacak? Tasavvur ne zaman fark makamının ayırıcılığından kurtulacak? Nefis daha ne kadar masiva ahlâkıyla ahlâklanmaya devam edecek?
İlahî! Kullarının ibadetleri Sana herhangi bir fayda sağlamayacağı gibi, işledikleri günahlar da bir zarar verecek değildir. Kalblerin ve perçemlerin melekûtunun saltanatı Senin taht-ı kahrında ve yed-i kudretindedir. Bütün işlerin dönüşü Sanadır ve buna ne itaat ne de isyan eden hiçbir kimsenin hiçbir müdahele selâhiyet ve kudreti yoktur. İlahî! Hiçbir iş Seni başka bir işten alıkoyamaz. İlahî! Vücub Seni hasredemez; imkân Seni sınırlayamaz; ibham Sana perde olamaz ve beyan Senin Yüce Zâtını izah edemez. İlahî! Senin varlığın ve yaratıcılığın burhan ve deliller üstüdür. Onlar Senin varlığının kâimi olamazlar. İlahî! Sen ebed ve ezel Sultanı’sın; ikisi de Senin için müsavidir. İlahî! “Ente” nedir? “Ene” nedir? “Hüve” nedir? “Hiye” nedir?  İlahî! Kesrette mi arayayım Seni yoksa vahdette mi? Göndereceğin fereci an içinde mi bekleyeyim yoksa zaman içinde mi? Aslında Senin önünde ve huzurunda olan kul için ne an vardır ne zaman ne bir hazırlık vardır ne de bir dayanak.
İlahî! Benim bekaya mazhariyetim, kendimden fâni olmam ya da Sende fenâya ermem veya Senin beni fâni kılmanla mümkün olur. Keza benim fenâya mazhariyetim Seninle mi gerçekleşmektedir yoksa bana mı öyle gelmektedir. Yoksa başka türlü mü? Yoksa ikisi de mi?
İlahî! Sükûtum sağırlıktan kaynaklanan bir dilsizlik, kelâmım da dilsizliği netice veren bir sağırlıktır. Gel de bütün bunlar karşısında hayrete düşme. Aslında hayret edilecek bir şey yoktur.
Allah’ın adıyla; Rabbim Allah’tır. Allah’ın adıyla; O, bana yeter. Allah’ın adıyla; ben O’na sığınırım. Allah’ın adıyla; O’na tevekkül ederim. Allah’ın adıyla; O’ndan isterim. Allah’ın adıyla; Allah’tan başka gerçek güç ve kuvvet sahibi yoktur. “Ey Yüce Rabbimiz! Yalnız sana güvenip dayandık, Sana yöneldik ve sonunda da Senin huzuruna varacağız.”
Allahım! Zât-ı Ehadiyetin, sıfatın, kayyûmiyetin, basar ve sem’inin nüfuzu, kudretinin tesiri, irade ve ilminin ihatası, güç ve kuvvetinin azameti ve emrinin sırrıyla Senden diliyorum. “Ya Allah! (3 defa)” Ya Evvel, ya Âhir, ya Zâhir, ya Bâtın, ya Nur, ya Hayy, ya Mübîn!
Allahım! Sırrımı Senin vahdaniyetinin sırları ile güzelleştir. Ruhumu sıfat tecellilerinin kudsiyetine mazhar et. Maârif-i İlahiyenin yüceliğiyle kalbimi temizle.
Allahım! Aklımı ledünnî ilimlerle donat. Nefsimi rubûbiyet ahlâkınla ahlâklandır. Hislerimi nuraniyetinin tecelli nurlarıyla te’yîd buyur. Cismimin ve cese­dimin her zerresini beşerî garîzaların bağlarından, maddiyata yoğunlaşmaktan ve kevn ü mekana mahpus yaşamaktan halâs eyle.
Allahım! Beni beşerî ve ahlâkî düşüklüklerden kurtarıp, hak ve hakikatinin yüksek mertebelerine ulaştır. Benim koruyup gözeten Mevlâm Sensin. Hayatım da, ölümüm de Sana aittir, Senin elindedir. “Yalnız Sana ibadet eder ve yardımı sadece Senden isteriz.”
Öyle bir nazar kıl ki bana Allahım, o nazar bütün dağınıklığımı gidersin, esrarımı pak hâle getirsin, evrâd ü ezkârımı mele-i a’lâya ulaştırsın ve nurlarımı artırıp güçlendirsin.
Allahım! Beni bütün mahlukatından gâib kıl ve hakkın hatırına beni bütün varlığımla Sana yönlendir. Âlem-i farka ait emir ve tasarruflarını müşahede ettirmek suretiyle beni muhafaza eyle.
Allahım! Bizzat Seninle tevessül ederek Senden isterim. Başka bir şeye değil yalnızca Sana teveccüh ve rağbet ederim. Senden yalnız Seni isterim. Talebim yalnız Sensin.
Allahım! Bütün yakarışlarımı kabul buyurmanda, vesilelerin en büyüğü, faziletlerin en yücesi, en sevgili ve en yakın dost olan Muhammed Mustafâ, Safiy-yi Murtazâ, Nebiy-yi Müctebâ, Efendimiz Hazreti Muhammed’i (sallallahu aleyhi ve sellem) vesile kılı­yorum. O’na ebedî, sermedî, ezelî, daimî, İlahî ve Rabbânî salavâtınla salât ve selâm eyle. Bana da O’nun Zâtının kemâlini müşahede ettir. O’ndaki zâtî marifetlerde benim varlığımı erit. Aynı şekilde âline ve ashâbına da salât ve selâm eyle ya Rab; eyle ki, bunu yapacak yalnız Sensin ve Senin şanına da bu yakışır.
Gerçek havl ve kuvvet yalnız ululuk ve azamet tahtının yegâne Sultanı Allah’a aittir. Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, yine sadece Âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.


1 yorum :